Etiketler
Adem aleyhisselam, Ajda Pekkan, Ajda Pekkan: Ay Doğarken, Akorlar, Ay Doğarken, Ayten Alpman, Ayten Alpman: Sen Artık Beni Düşünme, Balık, Bizans, Bulgar, Bulgaristan, Bulgarlar, Cami, Devlet Su İşleri, Eddie Vartan, Edirne, Edirneli, Ege, Ermeni, Ermeniler, Evros, Facebook, Fenerbahçe Burnu, Fransa, Fransa Kralı François I, Fransız, Fransızca, Fransızlar, Haliç, Henri II, Hun, Hunlar, Japon, Johnny Halliday, Kürt Soykırımı, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken, La Maritza, Lirizm, Macar, Macarlar, Maritza, Meriç Irmağı, Meriç Nehri, Paris, Pikap, Plak Listeleri, Plaklar, Rıhtım, Süleyman Demirel, Sen Artık Beni Düşünme, Sevgilim Nerdesin?, Suakacağı, Suna Artun Poyraz, Suna Artun Poyraz: Sevgilim Nerdesin?, Sylvie Vartan, Sylvie'nin Irmağı, Tablar, Tarak Gemisi, Türk, Türk Düşmanlığı, Türk Soykırımı, Türkçe, Türkiye, Türkiye Radyoları, Türkler, Trakya, Vartanyan, Yalı, Yunan, Yunanistan, Yunanlılar, Şarkı, Şarkıcı, İstanbul
Geçmişte bir gün, tüm Türkiye radyolarına bir şarkı düşer.
Bir dönem, gençliğin göz bebeği olan bir şarkıcının; o müthiş günlerinin sonlarına doğru söylediği güzel bir şarkı. Hemen hemen duyan herkes benimser onu.
Birincide olmazsa ikincide, ikincide olmazsa mutlaka üçüncüde… Türkiye’deki plak satışları da bayağı yüksektir.
Hiç düşmeyecekmiş gibi, geniş kitlelerin dilindedir artık.
Türk müziğinden başkasını çalmamaya yeminli pikaplardan bile taşar o ses…
Fransızca söylenmiştir ama bizden bir türkü gibidir. Hüzün doludur. Fransızca bilmeden dinleyenlerde dahi bir özlem, bir kavuşma arzusu yaratır.
Yetmez!
Ayten Alpman, Suna Artun Poyraz ve Ajda Pekkan tarafından değişik başlıklar altında okunur.
Ayten Alpman, “Sen Artık Beni Düşünme” der; Suna Artun Poyraz, “Sevgilim Nerdesin?” diye sorar; Ajda Pekkan, “Ay Doğarken” diye anlatır.
Üstelik Türkçe yorumlar için yazılmış sözler ve hepsi ayrı bir değer olmasına rağmen, bu şarkı için yapılan sanatçı seçimi, şarkının orijinalindeki buğulu sesin; eserin melodik yapısıyla kaynaşarak, insanın içine saldığı hüznü tam olarak yansıtmaktan da uzaktır.
Şarkı, epik karakterlidir.
Memleket sevgisini, özlemini haykırır.
Aynı hava yansıtılamadığı için de tüm Türkçe plaklar başarısız olur.
Çünkü şarkı Sylvieleşmiş, Sylvie’nin sesiyle kaynaşmıştır.
Sylvie’nin şarkısıdır artık o…
Sylvie’nin…
Lirizmle birleşmiş coşkulu bir duygusallıkla yürekleri dağlar.
Az önce söylediğim gibi epik, yani destansı bir haykırıştır.
Bildiğimiz türden haykırış değil tabii…
Duygusal, yumuşacık; ama girdiği özlem dolu yürekleri kasıp kavuran bir haykırıştır o… Vatan hasreti çekenlerin duygularını, anılarını birbirine bağlar. “La Maritza”dır o…
Tam olarak söylemek gerekirse Sylvie Vartan seslendirmektedir ve Avrupa onun yorumuyla sevmiştir Maritza’yı…
“Maritza ırmağımdır benim
Senin olduğu gibi, Seine’in…
Şimdi onu hatırlayan
Kalmadı babamdan başka,
Ama Maritza ırmağımdır benim
Senin olduğu gibi Seine’in…”
Seine Fransızlarındır ve Sylvie’de kökleri itibariyle olmasa dahi bir Fransızdır. Seine Nehri’nin kendisinin olmadığını, kendi nehrinin Maritza olduğunu ilan eder herkese; şarkısı da özgürlük ve özlem duygularıyla sürüp gider.
Fransızcayla haşır neşir olanlarımızın büyük çoğunluğu bile araştırmamış, tanımamıştır Maritza’yı… İşte o Maritza, bizim “Meriç”imizdir: Meriç Nehri!..
Bizim Meriç, bir zamanlar Türklerin cirit attığı Bulgaristan’da doğar. Orayı Maritza olarak kat eder. Yunanistan’dan geçerken de Evros adını alır.
Sylvie’de Maritza gibi Bulgaristan’da doğmuştur. Yedi sekiz yaşlarında olduğu bir gün, Bulgaristan’ı kaçar gibi terk etmek zorunda kalır ailesi…
Fransa’ya sığınırlar.
Vartanyan olan soyadları Vartan’a dönüşür.
Meriç’in Bulgar, Yunan, Türk ülkelerine yaptığı üçlü yolculuk gibi Sylvie’nin hayatında da benzer bir üçleme vardır.
Annesi Macar, babası Ermeni asıllıdır. Bunların yanın da bir de Fransız vatandaşı olurlar. Her Ermeni’ye aşılandığı gibi Türklerle arasında onulmaz mesafeler vardır. Bence en ilginç olansa arasında mesafe olduğu Türklerle aynı genlere sahip olması…
Annesi Macar, Macarlar Hun, Hunlarsa öz be öz Türk kavmidir.
Burada Fransızların ne olduğuna gelince…
Anadolu’ya girip, Türklere karşı maşa olarak Ermenileri kullanır, Ermeniler Türklerle Kürtlere karşı soykırım yaparken neyseler; hâlâ aynı aymaz, ayılmaz millettirler. Halk, öz tarihini bile doğru dürüst bilemeyecek kadar tarih cahili olduğundan, “Ermenileri kullanıp, Türklere soykırım yaptırdıkları” gerçeğini; Türklerin uydurduğunu sanır ve oralı bile olmazlar.
Soykırım kuklacısı Fransa devleti bir zamanlar kukla olarak oynattığı Ermenilerin kuklası durumuna düştüğünden, birbirleriyle sırt sırta vererek yaptıkları Türkiye aleyhtarı propagandalar, Fransız halkının Türkler hakkındaki her iftiraya gerçektir gözüyle bakışlarını pekiştirir. Özetlersek Fransız halkı, saftaronluk konusunda önemli bir madendir. Yalnız bu saftaronluk, hâlâ yanlış tarafta yer almaları nedeniyle eli kanlı dedelerinin suçlarına iştirak etmelerini örtbas etmemekte…
Neyse dönelim Sylvie’ye…
Türklerin; o doğmadan çok çok önce, aynen kardeş sandıkları Ermeniler gibi Bulgarlar tarafından da soykırıma uğratılmış olmaları nedeniyle Sylvie’nin hayatına olumsuz hiçbir katkıları yoktur.
Türklerin, ona hiçbir kötülüğü yoktur ama sanat hayatı; işgalci kötü Türklerin, zavallı, masum, çaresiz, cici Bulgarlara ettiği eziyeti anlatan bir filmle başlar. Küçük bir kızı canlandırdığı filmde tabii ki bir Bulgar rolündedir.
Soykırımcı Ermenilerden çektiğimiz yetmiyormuş gibi…
Olsun. Biz, yine de çok severiz Sylvie’yi…
Meriç Nehri’nden söz eden o hüzünlü şarkıyı yorumlamış olması da katmerleştirir sevgimizi…
Nereden nereye…
Maritza’dan Sylvie’ye, Sylvie’den şarkısına, oradan Meriç’e, Meriç’ten soykırıma, soykırımdan da Türklere yapılan soykırımlara…
İnsan bir şarkıyı anlatırken bile geçmişin aptallıklarına bulaşmaktan kurtulamıyor. Hele hele bu aptallık, birçok milletin ve yazımızda adları geçen Ermeni, Fransız, Yunan ve Bulgar’ın yaptığı gibi kanla ıslanan cinsten olursa…
Toz ıslanınca çamur, çamursa soykırımcının kartviziti oluyor.
Aslında hepimiz barış içinde mutlulukla yaşayabiliriz, ama bunu, şeytani oyunlarla engelleyenlerin oyununa gelen, onlara piyon olmakta beis görmeyenlere anlatmak çok zor. Yalanlarla bezeyerek anlatmak, şeytana uşaklık etmekse kocaman bir rant kapısı…
Maritza ırmağıdır Bulgar’ın
Evros’sa komşu kapı Yunan’ın.
Türklerin göz bebeğidir Meriç!
Adem’in torunları anlasa, bilse bunu
Kavga olur muydu bu topraklarda hiç?
“Sayfayı çevirmek ya da dilediğiniz herhangi bir sayfaya geçiş yapmak için, bu yazının sol yanında yer alan; [ TÜM KİTAPLAR ] bölümündeki ilgili sayfayı tıklamanız yeterlidir.”