Etiketler
Adalar, Andirkuitos, Androvita, Antigoni, Antigonos, Arkoz, Ayin, Çarkıfelek, Çöken Ada, Balıkçı Adası, Batık Manastır Kayalıkları, Batık Marmara Adaları, Batık İstanbul Adaları, Büyük Bardonos, Büyük Vordonos, Büyük Vortonos, Büyükada, Bey Adası, Beyaz Deniz, Beyaz Deniz Maltepe, Bir Zamanlar Marmara Göldü, Bostancı Çakarı Kayalıkları, Bostancı Feneri Kayalıkları, Bostancı Kayalıkları, Bostancı Vortonosu, Burgazada, Coğrafya, Döküntü, Demografi, Dilek Çakarı Kayalıkları, Dilek Feneri Kayalıkları, Dilek Kayalıkları, Diyakoz, Doğu Kilisesi, Dragos, Ekümenizm, Erebintus, Ermeni, Ermeni Hanedanı, Feldspat, Fener Adası, Fotios, Fotios Bölünmesi, Fotyos, Gnays, Haliç, Halki, Hayali Bizans İmparatorluğu, Hayırsızada, Hazer Yüzlü, Höreke Kayalıkları, Heybeliada, Hristiyanlık, Karadeniz, Kaşık Adası, Köylü, Küçük Bardonos, Küçük Vordonos, Küçük Vortonos, Küçükyalı, Küçükyalı Arkeoloji Parkı, Küçükyalı Çınar Mahallesi, Küçükyalı Karayolları Sapağı, Kocaeli Yarımadası, Kum taşı, Kuvarsit, Kınalıada, Kızıl Adalar, Kızıladalar, Maltepe, Manastır Adası, Manastır Kayalıkları, Marmara Denizi, Marmara Denizindeki Nehirler, Marmor Denizi, Marmor Sea, Megale, Mermer Denizi, Miandros, Mika, Neandros, Niandros, Ohia, Okseya, Oksis, Pagan, Panormos, Panoromis, Papa, Papalık, Patrik, Patrikhane, Patriklik, Pembeada, Pide Adası, Pirgos, Piskopos, Pita, Pitye, Plati, Prens Adaları, Prinkepos, Prinkipo, Proti, Roma İmparatorluğu, Satir, Satiros, Satiryod, Satiryos Manastırı, Satyrios, Satyros, Sedef Adası, Sivriada, Son Buzul Çağı, Tavşan Adası, Terebintos, Terevintos, Tortul Kayaç, Vordonisi, Vordonisi Manastırı, Yandros, Yassıada, Yıldız Çakarı Kayalıkları, Yıldız Feneri Kayalıkları, Yıldız Kayalıkları, İgnatios, İgnatyos, İstanbul Adaları, İstanbul Boğazı
İkiz kardeşlerle ilgili anlatılarımın “Vordonisi ve Son Söz” adlı yazıda son bulacağını söylemiştim. Tabii ki önemli bir gelişme olmazsa…
İşte o yazı…
Emeği geçenlerle devam ediyorum.
ŞENER ÜŞÜMEZSOY
Yaz ya da kış demeden, “İstanbul’la Adalar”ın arasını yüzerek kat edecek kadar iyi bir yüzücü, ayrıca vücut geliştirme sporcusu, kitaplı yazar, siyasetçi ve yer bilimci profesör doktor… Vordonisi’yle ilgili fay hattını ve onun verdiği tahribatı araştırmak için, dalış ekibine, ilk dalıştan tam altı gün sonra yapılan ikinci seferde katılmış; ekibe katılımıyla olaya az da olsa bilimsel bir nitelik kazandırmış. Tabii o bilimsellik de fay hatları ve Vordonisi’nin göçüşüyle ilgili. Yani, “Bugüne dek birkaç kez düzensiz dalış yapılmış ama bilimsel denebilecek bir çalışma hâlâ yok.” sözümde ısrarlıyım. Eski tas eski hamam deyişindeki gibi tasda da hamamda da ufacık değişiklik yok. “E, yosunlarla midyeler temizlenmişti ya, onları unuttun mu?” derseniz; “Gidip bakın, o midye ve yosunlar eskisinden de fazla büyümüş.” derim. Şener Bey’den söz ediyorduk. Dönelim ona… Dalış sırasında aldığı örneklerin incelenmesini takiben sonucu açıklamış:
“Kuzey Anadolu Fayı, Anadolu’dan gelip Marmara Denizi’nin altından geçiyor. Hat, doğu-batı yönünde tek bir çizgi hâlinde ilerlemiyor. Çeşitli yerlerde kılcal uzantıları var. Bu uzantılar ana çatlağa ve kıyıya dik olarak uzanıyor. Vordonisi adası da bu küçük kılcal çatlaklardan birinin tam üzerinde. Bölgede büyük yıkımlara neden olan önemli yer sarsıntılarının meydana geldiği biliniyor.“
Şener Üşümezsoy, Ramazan Alkan yönetimindeki bir ekiple bir kez daha Vordonisi’ye dalmış. Ekibin diğer elemanları arasında dalgıç gazeteci Gökhan Karakaş ile dergi yazarı ve su altı fotoğrafçısı Alp Baranok da varmış.
ÖVGÜN AHMET ERCAN
STK örgütçüsü, Türk Dili araştırmacısı, gazeteci, dergici, köşe yazarı, kitaplı yazar, siyasetçi, jeofizikçi, yer bilimci, çok ödüllü profesör doktor… Vordonisi konusunun içine birçok yerden karıştığı ya da karıştırıldığını biliyoruz. Vordonisi ve “Adalar”ın akıbeti hakkındaki düşüncelerini, bir dergiye yaptığı açıklamada anlatmıştı. İşte, o yazıdan bir bölüm:
“Vordonisi Adası’nın bir depremle battığını net biçimde söylemek biraz zor. Deprem kırığının daha önce adaların batısından geçtiğini düşünüyorduk. Oysa Yalova’nın daha doğusundan başlayıp Kartal ve Bostancı kıyısına uzanan bir deprem etkinliği belirledik. Yani faylar, şu anda adaların tümünü hem sağdan hem soldan olmak üzere kıskaç altına almış durumda. Bu kırıklardan birinin izi Vordonisi’nin üzerinden geçiyor. Bu durum da Vordonisi Adası’nın olası kırılmalarla deniz yüzeyinin altına düştüğünü gösteren işaretlerden biri. Ancak adanın geçmişini bilmiyoruz. 1999 yılında bölgede yaptığım bir tekne gezisi sırasında görmüştüm. O zaman, onun kayalık olduğunu sanıyorduk. Ama Adalılar orada kalıntılar olduğunu çok eskiden biliyordu. 1999 depreminde adalarda gözlem yaptığım sırada birçok kişiyle görüştüm. Bu kişilerden birçok görüş elde ettim.
Deprem sırasında uyumayanlar, adaların doğu ve batı kırığında, yani Vordonisi kırığında alev topları gördüklerini ve yerin çatırdadığını söylediler. Bunları söyleyenler, adalarda oturan jeoloji mühendisleri. Sesleri sorduğumda ‘binlerce kişinin bir arada kükremesini’ andırdığını söylediler. Daha sonra adalar ile Kartal arasında telefon kablolarının iki yerden koptuğunu öğrendim. Bunların kopmuş olması, oraların kırılmış olduğunu gösteriyor. Marmara Denizi oluştuğundan beri adaların bulunduğu fay üç yüz bin defa kırılmış. Deprem, kasabın eti çenttiği gibi, çente çente denizi oluşturmuş. Bu çentiklerden yüzeyde kalanlara biz adalar diyoruz. Bu çentilme hâlâ sürüyor. Vordonisi, bunun kalıntılarından biri. Marmara’nın son büyük depremi olan 1984 depreminde kırık, Heybeliada’nın ortasından, bugünkü Ruhban Okulu’nun önünden gidiyor. Bu bölgede bir kırık olduğu kesin. Türkiye’ye gelen Fransız deprem gemisi bu bölgede çalışmadı. Çünkü bu bölgeyi depremsiz olarak biliyorlardı. Kırık dediğimiz şeyi genelde tek çizgi olarak biliriz, hâlbuki kırık 5-10 kilometre çapında, sağlı sollu bir kuşak hâlindedir. Vordonisi böyle bir kuşağa denk geldiği için batmıştır. Heybeliada’daki bu ikincil kırığın yeni bir depremde yeniden kırılmaması için hiçbir neden yoktur. Şimdi, adalar su altında kalacak diyorum diye kızılca kıyamet kopmasın. Ama süreç içinde, yer yapısının değişimi içinde, adalar da mutlaka değişime uğrayacaktır.”
VORDONİSİ’YE VEDA EDERKEN
Fora Vordonisi bölümüne başlarken, bilgi edinme amaçlı internet kullanımından kaçındığımı anlatmıştım. Bu son bölümleri yazarken, o fikrim iyiden iyiye perçinlendi. Alt tarafı birkaç isme ulaşacaktım. Nafile!.. Bozulmamış, temiz ve karbon kopya olmayanbir bilgiye ulaşmanın sanal ortamda ne denli zor olduğunu bir kez daha gördüm.
Bu olumsuzluklara rağmen, şikâyet ettiğim o internette, Vordonisi’yi gösteren bir haritaya rastladım. Bayağı ilgimi çekti. Ne kadarı gerçek ne kadarı düzmece belli değil ama yine de ilginç.
O haritada, Vordonisi Adası olarak işaretlenen yerde, aynen Halit Kakınç’ın bahsettiği dört kayalık gibi, su üstüne kadar ulaşan birkaç kayalık ya da adacık belki de su altı yükseltisi denebilecek bir yığın görünüyor. Kayalık, adacık, yükselti tereddütümün nedeni, harita üzerinde ölçekler dahil gerekli hiçbir işaretin olmaması. Harita daha büyük bir haritanın bir bölümüymüş hissini veriyor. Tamamı olsa ve gerekli işaretleri taşısa sonuç çıkarmak kolaylaşabilirdi. Neresi dikkatimi çekti derseniz; bu parçaları birbirleriyle birleştirdiğinizde Heybeli’den büyük ve neredeyse Büyükada’ya yaklaşan bir alanla karşılaşıyorsunuz. Bir an için bunun doğru olduğunu düşünelim. O zaman iş, çok daha ilginç hâle gelir. Dedim ya, harita düzmece de olabilir. Yanlış da olabilir. Tam giderayak bu konuyu burada işlemiş olmam, bazılarına gereksiz de gelebilir. Ne olursa olsun, olayı bu yönüyle de araştırmalı. Ortaya çıkacak sonuç, “Kaçırılan Fırsat” adlı makalede anlattığım harita olayını hatırlayanlara daha da ilginç gelecektir.
Bakın, bugüne kadar, göçen adaların gerçek büyüklükleri ve göçüş zamanlarıyla ilgili yeterli bir araştırma yapılmadı. Piyasada gezinen haritalar bile her şey olup bittikten sonra yapılmış. En iddialıları bile “Acaba?” dedirtiyor. Adına ister ada deyin ister kayalık, işte onların bazısında sahile yakın olanı büyük, bazısında da diğeri… Harita, kitap
ve anlatılar böyle olunca gerçeğe ulaşmak isteyenler ne yapacak?
Zamanda yolculuk mu?
Sorulacak çok soru var: Bunlardan biri de şu:
“Yenikapı Arkeolojik Kazıları”ndaki bulgularda, Theodosivs limanından, yani günümüz Langa’sındaki kazılardan çıkarılan gemilerin; MS 5, 6, 10, 11 ve 12. yüzyıllara tarihlendiği yazılıp söyleniyor. Bu batıkların bir kısmı tsunami kaynaklı… Bir kısmınınsa fırtınada battığı sanılıyor. Fırtınaya bağlananlarda kesin bir mutabakat yok. Bu yüzden, onlar için “Fırtınadan da tsunamiden de her iki nedenin birlikte işlemesinden de olabilir.” tahmini yürütülüyor. İstanbul’un depremleri malum. Ardı arkası kesilmeden faaliyette. Birçok depremin ertesinde de dev dalgalar oluşmuş. Peki ama bizim Vordonisileri yerinden eden deprem de tsunamiye neden olmuş mudur? Olduysa hangi yıldaki tsunamiyi tetiklemiştir? Theodosivs limanının tarihe karışmasına neden olan tsunamiyle bağlantısı var mıdır?
Bunların üzerinde de çalışılsa fena mı olur?
Vordonisi konusundaki anlatılar, bilimcilerinki dahil afaki, tutarsız ve şüphe çekici… İlgili herkes ahkâm kesmeyi bıraksa da şu işe bilimsel açıdan bakılsa. Katmanların incelenmesi ve her ne kadar yüzde yüz kesin sonuç vermese de radyokarbonla tarihleme yapılması, atılacak adımlardan ilk ikisi olabilir. Olabilir de o araştırmayı yapacaklar neden, kimden saklanıyor, anlamak mümkün değil!
Mumla baktığımız sponsorlara gelirsek…
Hepsi profesyonel futbola destek verme peşinde…
Komik değil mi? Profesyonele…
SON SÖZ
Değerli Dostlar!
Başkalarını bilmem, ama benim yazdığım yazıların tümü herkese açık. Bunu da sırf, alıntı yapmak isteyenlerin telif haklarıyla ilgili sıkıntısı olmaması, gönül rahatlığıyla alıntı yapabilmesi açısından, yazılarımın yayınlandığı tüm gazete, dergi, site ve bloglarda duyuruyorum.
Bu duyurulara rağmen “Varsayım, çıkarım ve tezlerimi özellikle ad belirtmekten kaçınarak; kendi varsayım, çıkarım ve tezleriymiş havası yaratıp yayınlayan ünlü, ünsüz kişiler ve hatta kurumlar olduğunu hem görmekte hem de okur dostlarım aracılığıyla haber almaktayım.
Yazın ve bilim dünyasında, Arapça “intihal” sözcüğüyle ünlenen bu utanılacak eylemi yapmaktansa eser sahibinin adını belirtmek, kuşkusuz, çok daha kolay ve hakça bir uygulamadır. Daha en baştan açıkça duyurmuşum, duyurmaktayım ve duyurmaya devam edeceğim ki “YAZILARIMIN TÜMÜ HERKESE AÇIKTIR. ALINTI YAPMAK İSTEYENLER, TELİF HAKLARIYLA İLGİLİ PROBLEMLER YAŞAMADAN, DİLEDİKLERİ UZUNLUKTA ALINTI YAPABİLİRLER. TEK BİR RİCAM VAR:
O DA KAYNAĞIN BELİRTİLMESİ…”
Yeni bir yazıda buluşabilmek umuduyla…
*
Günay Tulun
“Sayfayı çevirmek ya da dilediğiniz herhangi bir sayfaya geçiş yapmak için, bu yazının sol yanında yer alan; [ TÜM KİTAPLAR ] bölümündeki ilgili sayfayı tıklamanız yeterlidir.”