Etiketler

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Dünyanın en eski heykeliyle ilgili olarak yazdığım bir buharlaşma öyküsü vardı: “Dünyanın En Eski Heykeli Türkiye’de Buharlaştı“…

Aradan bunca zaman geçmesine rağmen, o yazı; Fatih Çekirge adlı gazetecinin şu sıralar konuyla ilgilenmeye başlaması sonucu; bizim ünlü Vordonisi serisini aratmayacak şekilde, pek fazla istenir oldu.
Eş, dost ve bazı okurlar o yazıları yeniden yayınlamamı istiyorlar.
Aslında internet kolaylığı içinde hepsi ellerinin altında, belki bir tıkla bulma olanağı da var ama…
 Yazılarımı okuyarak beni mutlu kılan o gerçek dostları kırmak olmaz. Bu yüzden önce heykel konusunu, sonra da Vordonisi’yi, yeniden ele alacağım.  

Başlıyorum…
Sessizliğin Sesi Grubu’nun kadim okurlarından, emekli “Sanat Tarihçisi” Sayın Hülya Ülkün aradı:
– “Urfa’da olanlardan haberiniz var mı?”
Elimde olmadan:
– “Yine ne oldu ki?” demişim.
– “Korkmayın, ne mayın ne baskın, ama en az onlar kadar rezil bir iş!”
– “Anlatmazsanız nasıl…” diyecek oldum.
– “Arkeolojiyi çok sevdiğini, ülkemize ait her şeyin yine ülkemizde kalmasını isteyenlerden olduğunuzu biliyorum. Onun için, olayı duyar duymaz aradım. Yalnız tek şartla grubunuza ait tüm site ve blogları kullanarak bunu duyuracaksınız.” 

Trajikomik bir polisiye vakaydı anlattıkları. Dinlerken ağlanacak hâlimize güldük mü yoksa karşılıklı ağladık mı farkına bile varmadım. Olayın insanlık tarihi açısından önemine dikkat çekilmezse, korkarım ki onun anlattığı cebellezi öyküsü; vukuat-ı adiye olmaktan öte gitmez.
O hâlde, sıra bende deyip açıyorum konuyu…

DÜNYA TARİHİNİ YENİDEN YAZDIRACAK OLAY: GÖBEKLİTEPE KAZISI
Olayı özetlersek: İlk kazmanın, 1995 yılında, Alman Arkeoloji Enstitüsü profesörlerinden Dr. Klaus Schmidt başkanlığında bir ekip tarafından vurulduğu o kazılar sırasında, dünyanın en eski tapınağı bulundu.

Mutlaka hatırlarsınız. Eski yazılarımın yayınlandığı dergileri tek tek karıştırmaya vakit bulamadığımdan; gün, ay, yıl olarak kesin tarih veremiyorum ama, olayı yazalı yıllar geçti. Konuyu dillendirenlerin ilki ya da ilklerinden biri olduğum olaylardan biriydi bu da… Hani, Şanlıurfa’ya bağlı Örencik Köyü civarındaki “Göbeklitepe Höyüğü” çevresinde bulduğu taşı, “Bu tarihî bir eser olabilir” düşüncesiyle ilgililere götüren bilinçli bir köylü vatandaş vardı.
İşte o kardeşimizin attığı o bilinçli tohum, Göbeklitepe kazılarının başlatıcısı olmuş, onun sayesinde başlayan bu arkeolojik kazı, çok kısa zaman içinde, muhteşem bir keşfe dönüşmüştü.
 

On iki bin ile on bir bin yıl öncesine, yani insanlığın besin üretimiyle birlikte ilk yerleşik toplumları kurduğu “Cilalı Taş Devri”ne ait olduğu konusunda kuvvetli kanıtlar veren bu buluntular arasına, yakın zamanlarda yapılan çalışmalar sonunda, yeni objeler de eklenmiş ve olayın dünya çapındaki önemi biraz daha artmıştı. Ortaya en son çıkarılanlar arasında bulunan bir heykelse aniden buharlaşıp uçuverdi.
Çalındı hırsızcası…

DÜNYANIN BİLİNEN EN ESKİ HEYKELİ TÜRKİYE’DE BUHARLAŞTI
İşe bakın! Bulunuşu 21 Eylül, çalınışın anlaşıldığı gün 26 Eylül…
Bu ne hız be kardeşim!

Asıl sorulması gereken soruysa yetkililere yönelik olmalı…
– Nasıl bir gaflet bu!

Göbeklitepe, Adem aleyhisselam’la eşi Havva Ana’mızın yaşadığı yer olarak tanımlanıyor ya da öyle olduğu varsayılıyor. Buradaki arkeolojik kazılarda; on beş metre çapında daire ve dikdörtgen planlı tapınak kalıntıları, yine tapınakla ilgili “T” şeklinde yapılmış kırk dokuz adet dikili taş çıkarılmıştı. “T” şeklindeki bu taşların üzerlerine, bugün adlarıyla birlikte tarihin görünmez sayfalarına karışmış eski zaman emekçileri tarafından insan ve hayvan bezemeleri de işlenmişti. Çalındığını yazdığımsa hayvan ayakları üstünde, yine hayvan gövdesi taşıyan, insan başlı bir heykel.
Hırsızların işini, heykelin 40 santim boyunda olmasının kolaylaştırdığı apaçık.
Bu açık tehlikeye rağmen hiçbir tedbirin alınmamış olması da açık bir davet…

Bu açık kelimesini yine kullanacağım. Her şey o kadar açık ki bölge tam bir açık hava parkı… Parkı duyup “Hadi gidip bir görelim.” diye koşturup gelenlerin sayısına, civardaki köylüleri de eklerseniz ziyaretçi sayısının bir hayli yüksek olduğunu tahmin edersiniz.
Olacak iş mi şimdi bu?

Ziyaretçilerinin insafına terkedilmiş bir kazı alanı, koskocaman bir müze…

Söylemeye utanıyorum ama alıştık artık. Bu tip korumama olaylarının altındansa tahsisat cimriliği çıkıyor hep. Bu da böyle bir olaysa hiç şaşmam.
Olayı özetlersem… Geçen Salı günü, “Yeni Taş Çağı” ve “Neolitik Çağ” olarak da bilinen “Cilalı Taş Devri”ne ait 40 santim boyunda insan başlı bir hayvan heykeli bulunuyor. Şu ya da bu nedenle bulunduğu yerde “muhafaza edilmek” üzere bırakılıyor. Birileri gelip bu büyük keşfi tırtıklıyor. Pazar günü sabahı kazı yerine gelen arkeolog durumu farkedip hemen jandarmaya haber veriyor. İşte, bu kadar. Tüm özet bu…

“YOR YOR”LAR
Jandarma, ziyarete kapatılan bölgede araştırma yapıyor.
Kazı başkanı dahil, ifadeleri alınan görevliler, moral bozukluğu içinde suspus oturuyor. Kazı alanının korunmasını tahsisat ya da bir başka neden yüzünden engellemiş pozisyonuna düşen yetkililerimizden ses çıkmıyor.
Tüm bunlara karşın, Kültür Bakanlığı hiçbir olay olmamış gibi sakin bir görüntü veriyor. Yani “Yor yor yor; yor yor da yor”, başka şey yok.
Hani bu yor yorlar var ya!
İşte onlar da bizi yoruyor.
Şu 40 santimlik heykeli bir tutanak tutup asistanlardan birisinin heybesine sokmak ya da jandarma korumasına bırakmak o kadar mı zordu?
Yoksa bunlara da Mevzuat Beyefendi mi izin vermiyor?

Dua edelim de atı alan Üsküdar’ı, heykeli çalansa sınırı geçmiş olmasın. 
Yoksa sen sağ, ben selamet!

Tamam da “Heykel ne olacak?” diye soran var mı içinizde?
Varsa meraklanmasın hiç!
O da bir koleksiyoncunun kasasına girmek üzere, hırsızlarıyla el ele tutuşmuş gezip tozmaktadır şimdi… Binlerce yıl kapalı kaldıktan sonra hava almak, yeniden kapatılana kadar; hakkı da üstelik!

O hava aldı ya, bakalım, güzel yurdumuz ne alacak?

Günay Tulun
* * *
[GÖBEKLİTEPE HÖYÜĞÜ’NDEKİ KAZI BÖLGESİNDEN ÇEŞİTLİ GÖRÜNTÜLER]

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fotoğrafları gönderen Sayın Hülya Ülkün’e teşekkürlerle…